Doğa içinde olmak ve çocuklar için aktivitelerin düzenlendiği bir kampa katılmak benim için paha biçilemez;) Sağolsun babamız da bizi kırmadı ve bize eşlik etti. Gelecek sene gelmem dese de, ilkinde yanımızda olması çok iyi oldu.
Kampa giderken ilk durağımız İstanbul'du. Bir İstanbul düğününde kurtlarımızı boğaz havası ve manzarasında döküp kampa doğru yol aldık.
Açık havada düğün keyfi..
Kendi dans tarzı olan bi' adamım beeen!;))
Amca, babaanne ve dedeyle metroda..
Tekirdağ-Çanakkale üzerinden gitmeye karar verdik.
Vee yoldayız..
18 Ağustos pazar günü akşam saatlerinde, sessizliğin hüküm sürdüğü kampımıza vardık.
Akşam yemeği çoktan yenmiş ve el ayak çekilmişti.. Yemeklerimizi mutfak diye adlandırılan açık havada, güzel bir ortamda yedik ve bulaşıklarımızı yıkayarak merakla kalacağımız yere doğru ellerimizde fenerlerle yürüdük.
Bizi bir hafta ağırlayan bungalovumuz..
İlk akşam eşyaları yerleştirdikten sonra ateş başında sohbet edenlere eşlik edip kampın ilk çayını yudumladım;)
Mutfaktan kareler.. Nasıl da şirin;)
Kampın düzenini hemen ertesi sabah öğrendik. Kahvaltı sabah 08:00'de, öğle yemeği 01:00'de ve akşam yemeği de 07:00'deydi. Kahvaltının erken olması çok iyi oldu. Böylece kamp süresince sabahları tembellik yapmak yerine erkenden uyandık. Ne de olsa 'geç kahvaltı' opsiyonu bu konseptte mevcut değil;P
Yemekler hazır olduğunda Muhammed abimiz şirin aksanıyla 'yeemeek haazııır!' diye herkesi mutfağa çağırıyordu. Efe evde arada hâlâ 'yeemeek hazıır!' anonsu yapıyor;))
Ekmeklerimiz mutfaktaki taş fırında pişiriliyordu. Tadı hâlâ damağımda..
Yazının devamı bir sonraki postta;)